Tıp Tarihi

BİR TIP TARİHİ HİKÂYESİ

Prof. Dr. Recep MESUT  

Bundan 72 yıl önce (1948 yılında), 7 yaşında ve ikinci sınıf öğrencisi iken aniden hastalandım, öksürük ve ateşler içinde kıvrandım, iki ay mektebe gidemedim. Doktorlar “pneumonia” (pnömoni) dediler, fakat ben bile halk arasında buna “ince hastalık”, “oftika” veya “verem” dendiğini biliyordum. Üç ailenin ilk evladı olduğum için bana olağanüstü ihtimamla bakıldı: 

Anneannem dere kenarlarında “pelin otu” toplar, sıcak suda haşlar ve her lokmaya bir yaprak sararak ağzıma tıkardı. Kümesten aldığı taze yumurtalarla “çılbır” yapar ve “tavuk suyu çorbası” eksik etmezdi.

Teyzem mahalleyi dolaşır ve her gün bir fincan “eşek sütü” toplardı.

Babam her sabah salhaneye gider, et, sakatat getirirdi. En çok “kuzu böbreklerini” severdim.

Dedem eczaneleri dolaşır ve “balık yağı” (Norveç’ten yuvarlak kapsüller) getirirdi.

Benim ebem Esma Anne ise “kurşun dökerdi”, baş ağrım hemen kesilirdi.

Babaannem dualar okur, üfler, nefesi güçlü komşu Ali Hocaya muska yazdırırdı, 2 yıl muska taşıdım.

Fakat Annem doktora götürür, ilaçlarımı alırdı. “Tubdispanser”de (Verem Savaş Dispanseri) “aynaya koyarlardı” (radyoskopi).

Sonunda Hıdrellez’de, bizim kasabadan 30 km doğuda, Karadeniz kıyısındaki Akyazılı Baba Tekkesine götürdüler. Çok kalabalıktı, Bulgarlar da vardı, çünkü “Otman Baba’nın halifesi, Demir Baba’nın şeyhi sayılıyordu”. Tekkenin imaret kısmı yıkılmıştı, fakat yedigen Türbe duruyordu. Ermişin sandukasına dokundum, Elham okudum.

Hiç bir özel antitüberküloz ilaç kullanmadım, çünkü yoktu. PAS (Para-Amino Salycilic acid) Ekim 1944’te ve Streptomycin ise Kasım 1944’te Amerika’da kullanılmaya başlanmıştı, fakat ücra Bulgaristan’a henüz ulaşmamıştı. Izoniazid 1951’de, Rifampisin ise 1959’da keşfedilecekti.

Unutmadan ilave edeyim: 5 yaşında anaokuluna başlarken BCG AŞISI (Bacterium Calmette-Guerin) olmuştum! Mantoux usulü PPD (Purified Protein Derivative) testi daima pozitif yanıt veriyordu. 

Ben küçük yaşta, genel bağışıklık güçlendirici tedavilerle bu kronik ölümcül hastalığı atlattım. Tamamen “koca karı” ilaçları ve geleneksel halk tababeti sayesinde. Ne yazık ki, Osmanlı Sultanları 2. Mahmut ile oğlu Abdülmecit, ve binlerce insanımız bu mikroba (Mycobacterium tuberculosis) kurban gittiler. 

ABSENT 

 PELİN OTU 

Yüksek oranda alkol içeren (45-75 derece), aromatik bitkilerle damıtılmış yeşil renkli içki. Sek içilmez, su ile seyreltilir. XIX. yüzyılda Fransa’da, sosyetik ve artistik çevrelerde çılgınlık derecesinde popüler olmuş, ABD ve diğer Avrupa ülkelerine de yayılmış. Terkibinde en önemli bitkisel acı aroma “Artemisia absinthium” [Tanrıça Artemis’e izafeten, Pelin otu] yapraklarının damıtılmasından gelir. Bu bitkinin 200 türü tarif edilmiştir. 

Antik çağlardan beri şifalı ot olarak kullanılmış [iştah açıcı, güç verici (tonik), sindirimi kolaylaştıran, barsak parazitlerini düşüren, mikropları öldüren, bağışıklık uyaran]. En önemli türü “Apsinthion” (Lat: “Absinthium”) bölgesinde yetişendir. Fransızca “absinthe”, Türkçe “absent” olmuştur. “Pelin” sözcüğü ise Bulgarcadan alıntıdır (Slav dillerinde de aynıdır). 

Fakat terkibindeki “thujone” maddesi uyuşturucu etkilidir: sinir sistemini uyarır, halüsinasyonlar yapar [ünlü ressam Van Gogh absent içtikten sonra kendi kulağını kesmişti]. Bu nedenle 1914’te Fransa’da yasaklanmış, fakat 1990’da tekrar izin verilmiştir.

Peki, söz konusu “Apsinthion” bölgesi neresidir? Bizim Trakya’nın Saros Körfezi kıyılarıdır (Enez’den Evreşe Ovasına kadar). Milâttan önce bu kıyılarda son derece vahşi ve saldırgan “Apsinthioi” adlı Trak kabilesi yaşarmış. En kaliteli pelin otu bu ıssız ve çorak topraklarda yetişirmiş. 

Şu anda Enez (Ainos) kıyısında oturmuş denizi seyrediyorum, yani tarihi “Absinthia’da. Ve bir televizyon kanalında bitkisel tedavi uzmanı bir zat, pelin otunun bağışıklık güçlendirici olduğunu ve Covid-19 virüsünün hakkından geleceğini ısrarlı biçimde anlatıyor. Vallahi, olur mu olur. Bizler Nasreddin Hoca’nın göle maya çaldığını ve itiraz edenlere “…ya tutarsa…” dediğini biliyoruz. Evet, ya tutarsa!

CİHAN PADİŞAHININ MEŞUM KADERİ

Eski Grek mitolojisine göre Jason (Yazon, Ceyşın) komutasında, Argo gemisiyle “Altın Post” peşindeki denizciler Colchis = Kolkhis’e (Lazlar ülkesine) ulaşırlar. Ünlü büyücü, ilaç ve zehir yapım ustası olan Prenses Medeia, Jason’a âşık olur, yaylalardan topladığı beyaz, pembe, eflatun renkli “Colchicum” (Güz çiğdemi) çiçeklerinden zehir hazırlar ve “Altın Post’un muhafızlarını uyutur, birlikte Yunanistan’a kaçarlar.

Antik çağların şifalı otlar kitabında (Dioscorides, “Materia Medica”, MS. II yy) bu bitkiye yer verilir ve “Nikris” (Podagra, Gut) tedavisinde tavsiye edilir. Fakat zehirlidir, dikkatli olunmalıdır uyarısı yapılır. Bu ilacın tedavi edici dozu ile zehirleyici dozu arasında miligramlık fark olduğu için ayarlanması güçtür ve çok hasta zehirlenmeden kaybedilir. Orta Çağlarda hekimler korkarlar ve hastalarda kullanmayı bırakırlar. İslam tabipleri de zehirli olduğunu bilirler ve kullanmazlar.

Uzun yıllar sonra, Constantinopolis Fatihi II. Mehmet, 1461 yılında Trabzon Rum İmparatorluğu’nu da fetheder, Kolkhis hâkimi olur. Fakat atalarından gelen irsi Nikris (Gut) hastalığına erken yakalanır. Galata Frenkleri de içkili ziyafetlere alıştırırlar. Bol av eti, sakatat ve şarap nikris hastalarında böbrekleri tıkar. 49 yaşında Doğu seferine çıkarken, şiddetli ayak ağrıları nöbeti baş gösterir. Ani böbrek yetmezliği sonucu davul gibi şişer. Yedi doktoru da çaresizdir. Çünkü nikris’in en etkili ilacı, Osmanlı sınırları içerisinde, Doğu Karadeniz’de yetişen Güz çiğdemi (Colchicum automnale)’dir. Cihan padişahı korkunç ağrılar içinde 3 Mayıs 1481’de Çayırova’da son nefesini verir. 

Yıllar sonra, 1763’te Viyana’da Baron von Storck “colchicum” özütünü Gut ataklarında başarılı şekilde kullanmaya başlar. 1820’de Fransa’da etkin maddeyi izole ederler. 1833’te ABD’de Geiger “colchicinum” (kolşisin) adını verir. 1945’te Dewer kimyasal formülünü çözer ve biyosentezi yapılır. Çok güçlü bir antimitotik ajan olarak 1961’den itibaren akut Gut ataklarında, Behçet hastalığında, Ailevi Akdeniz Ateşinde kullanılır. Üretilen tabletler 1 mg, 0,6 ve 0,5 mg şeklindedir. Hatta günümüzde Kanada’da CoViD-19 hastalarında da denenmektedir.

Prof. Dr. Recep Mesut

Osmanlı tarihi ve Tıp tarihi ilgimi çekmektedir. Bu alanlarda sürekli kitap ve makaleler okurum. Dünya tarihi ve mitoloji ile de ilgilenirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu