Edirne

EDİRNE CAMİLERİ

EDİRNE CAMİLERİNİN AĞABABASI

 YILDIRIM BAYEZİD CAMİİ

(1396-1399)

 Türkiye’nin en garip, en tartışılan ve sırları çözülememiş camii.

Kuruluşu 1300-lü yıllara dayanan tek Edirne Camii. Hala ibadete açık olup, ünlü ve şanlı bir Osmanlı Sultanının emriyle inşa edilmiş, vakfiyesi ve zengin vakıfları bulunmaktadır. 

Şehir merkezinden uzak, Kale’nin ve Saray’ın dışında, Tunca nehrinin öbür tarafında, Yıldırım mahallesinde, Yıldırım Köprüsünden sonra, Yıldırım Çeşmesi’nin yanında, asırların sessizliği ve sükûneti içinde, savaşlar ve işgaller görmüş geçirmiştir. Küçük ve sevimli görüntüsü dışarıdan fazla ilgi çekmiyor. Fakat içeri giren her mümin şaşkınlık geçiriyor! Resmen “dört kollu haç” biçiminde ibadet mekânı! Fakat kiliseden devşirme değil! Yıllarca Edirne’de oturanlar bile bu camiinin içini merak edip gidip te görmemişlerdir, oysa bütün Türkiye’de emsali yoktur. 

Aslında bir hayır eseri olarak imaret, aşevi ve hamam yanında mescit ve tabhane olarak düşünülmüş – Eski İmaret. Sonradan beden duvarı üzerine sade tek şerefeli minare eklenmiş, fakat bu minarenin yolunu bulana aferin!

Cami hakkındaki tartışmalar için bkz. Recep Mesut: “Edirne Yıldırım Bayezid Camii’nin Gizemi”

ESKİ CAMİ

1403-1414

Edirne’nin en mübarek ve mukaddes camii! Duaların kabul edildiği yer!

Sultanların kılıç kuşandığı cami (2. Ahmet, 1691 ve 2. Mustafa, 1695)

Hacı Bayramı Veli’nin vaaz verdiği cami!

Mistik havası vardır: Kâbe’nin Rükn-i Yemani köşesinden kopmuş taş parçası cami yapılırken mihrabın yanına konmuştur!

FETRET DEVRİ’nin simgesidir: üç kardeş hükümdar (I. Süleyman Celebi, Musa Çelebi, I. Mehmet Çelebi) birbirlerini öldürmüşler, fakat payitahtın bu temsili ve sultani camisinin inşaatını sürdürmüşlerdir. 

Selçukludan gelen çok ayaklı, çok kubbeli Ulucami tipinin son merhalesidir: 4 kare kesitli paye (2,80 m) üzerine 3 sıra halinde 9 kubbe (çap 12,5 m) oturtulmuştur (girişin üstündekinde “aydınlık feneri” vardır). Kare planlı (50×50 m) mekânın 3 kapısı ve 2 minaresi vardır (tek şerefeli olan orijinal; iki şerefeli 2. Murat zamanında ilave edilmiştir).

Son cemaat yeri yeniliktir, taş ve tuğla almaşık inşa edilmiştir. 

1601’de içine Hünkâr Mahfili eklenmiş, 1763’te yenilenmiştir.

1612’de Kadınlar Mahfili yapılmıştır.

En dikkat çekici unsur: içerideki ve son cemaat yerindeki dev boyutlu yazılar muhtelif dönemlerde ünlü hattatlar tarafından yazılmıştır. 1754 ve 1863 onarımlarında “barok” usulü tezyinat otantik halini zedelemiştir.

Mimarı Hacı Alaeddin, kalfası Ömer İbni İbrahim kabul edilir.

ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ

 (Yeni Cami; Cami-i Kebir)

(1438-1447)

 Banisi: Sultan II. Murat (Fatih’in babası). Mimarı Muslihiddin, ustası Şehabeddin. İnşaatı 10 yıl sürmüştür. Edirne’nin “Devrimci ve Yenilikçi” Camii. Çığır açan ilklerin buluştuğu cami.

Osmanlı sanatında Erken Dönem ile Klasik Dönem arasında yer alır.

Çok kubbeli dönemden tek kubbeli döneme geçişin ilk denemesidir!

Osmanlı mimari tarihinde ilk büyük revaklı avlu: 60×35 m ve ortasında alçak şadırvan! Basamaklı üç kapıdan girilir. Son cemaat yeri 7 kubbeli. Revak sütunları mermer ve granit, 15 kubbeli, kalem işi süslemelerin bazısı orijinal!

Avlunun dört köşesinde dört minare! Birbirinden farklı süslemeleri (baklavalı; burmalı; çubuklu; şişhaneli). Biri 3 şerefeli; biri 2 şerefeli; ikisi tek şerefeli. Adını veren anıtsal minare “Üç şerefli” olup, 67 m yüksek (âlemiyle 76 m); çapı 6 m; her şerefeye ayrı yoldan çıkılır [Selimiye Camii yapılıncaya kadar (1574) Osmanlı ülkesinin en yüksek minaresi]

Enine dikdörtgen (60×24 m) harim! Taç kapıdan girince karşında mermerden mihrabı bulursun! Merkezi büyük kubbe (24 m çap!), 6 dayanağı var, 2-si paye, 4-ü duvar payesi. Yanlarda 2 daha küçük kubbe (10,5 m çapında) ve arada 4 kubbecik. Kubbelerde kalem işi süslemeler (bazıları orijinal “meyve sofrası”).

Mihrabın iki yanında dönebilen iki silindir “ayar terazileri”!

Taç kapısı muhteşem beyaz mermer işçiliği! [“Eski Cami’nin yazısı, Üç Şerefeli’nin kapısı, Selimiye’nin yapısı” deyimi ünlüdür]. 

Orijinal minare Üç şerefeli olandır; iki şerefeli olanı Fatih; avlunun serbest köşelerindeki çubuklu minareyi 1610 yılında I. Ahmet, burmalı minareyi 1695-1703 arası II. Mustafa eklemiştir. 1752 depreminden sonra 1763-64 yıllarında III. Mustafa onartmıştır. Son restorasyon 2009’da.

Külliyesine dâhil Saatli Medrese (Fatih burada eğitim gördüğünden, 2021’de “Fatih Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır), mektep, sebil, çeşme ve hazire (194 mezar taşı, 1666-1913).

Osmanlı mimarisinin üç aşamasını Edirne’de görmek mümkündür: birbirinden 300 m mesafede bir üçgen içerisinde tüm tarihi gelişme izlenebilir: Erken dönemin son temsilcisi ESKİ CAMİ (1414), ondan 33 yıl sonra yapılan Ara dönem temsilcisi ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ (1447) ve tam 127 yıl sonra Klasik dönemin zirvesi SELİMİYE CAMİİ (1574). 

EDİRNE’Yİ BİRİNCİ MURAT FETHETTİ, FAKAT İKİNCİ MURAT İMAR ETTİ

 Günümüzde I. Murat adına Edirne’de kayda değer eser kalmamıştır. Fakat 80 yıl sonra dünyaya gelen torun çocuğu II. Murat “Ebu’l Hayrat” olarak ün yapmış ve Edirne’yi muhteşem payitaht haline getirmiştir. Üç Şerefeli Cami’den önce, iki daha küçük selatin camii de yaptırmıştır:

MURADİYE CAMİİ 

1426 / 1435

Sultan II. Murat rüyasında Mevlâna’yı görmüş. Kendisinden Tunca Ovasına bakan bir tepenin kenarına dergâh yaptırmasını istemiş. Mevlevihane olarak 1426 yılında tamamlanmış, fakat 1435 yılında camiye çevrilmiş ve minare eklenmiş. Yanında dergâh, imaret ve semahane 1930-lu yıllara kadar faaliyet göstermiş, bugün iz kalmamış. Cami kesme taştan yapılmış, zaviyeli ters-T planında, iki büyük kubbe (10 m çapında, birincisi fenerli), yanlarda daha küçük iki kubbe. Beş gözlü son cemaat yeri vardır. Dıştan yalın görünse de, içten Osmanlı çini sanatının en güzel örneklerini barındırır. İhtişamlı mihrap, rengârenk ve kabartmalı çiniler duvarları süslemektedir (ne yazık ki bazıları çini hırsızları tarafından yok edilmiştir). Geniş haziresinde mevlevi şeyhleri, âlim ve şairler yatmaktadır.

DARÜLHADİS CAMİİ

(1435)

Sultan II. Murat bu defa rüyasında peygamberimiz Hz. Muhammed’i (S.A.V.) görmüş. O da yer göstermiş (Kalenin dışına, Germe Kapı ile Tunca nehri arasına) ve hadis ilminin tedrisi için bir medrese (Dar-ül-hadis) yaptırmasını istemiş. Hemen ertesi gün Sultan bizzat temelini atmış. Osmanlının Rumeli’de yaptırdığı ilk yüksek seviyeli medrese sayılır. Duaların kabul olduğu mübarek makamdır. Fakat medrese günümüze ulaşmamıştır (Balkan Savaşında top ateşiyle yıkılmış, 1971 yılında Pehlivanköy-Kapıkule demiryolu arsasından geçirilmiştir). Bugünkü Darülhadis Camii de orijinal değildir: 1809-1810 yılında ampir üslubunda tamamen yenilenmiş, özgün halini kaybetmiştir. 2001-2014 arası cami ve avlu gönüllü katkılarla restore edilmiş ve ödüller almıştır. Avlusunda Osmanlı hanedanına mensup genç aile fertlerine ait iki türbe ile âlim ve ileri gelenlere ait mezarlar bulunmaktadır.

KÜÇÜK CAMİLERİN UHREVİ HAVASI

 Gezdim dolaştım ülkemin her tarafını. Her şehirde birbirinden güzel, şatafatlı ve süslü camiler gördüm. Haşmetli ve heybetli büyük camileri takdir ettim. Fakat bazı küçük camilerin ruhani havasını daha bir sevdim. Konumları, orantıları ve çevre ile uyumları insanın duygularına hitap ediyor. Bu “biblo” mücevherleri dıştan ve içten incelemek, oturup uhrevi havasına kapılmak psikoterapi seansı gibi iyi geliyor. Tavsiye ederim:

 1391, Osmanlı Beyliği

İZNİK YEŞİL CAMİ: Banisi Veziriazam Halil Hayrettin Paşa, ölümünden sonra tamamlayan oğlu Çandarlı Ali Paşa. Mimarı: Hacı Musa. Sadece bu camiyi görmek için bile İznik’e gidilir. Minaresi İznik çini sanatının şaheseri

 1435, Osmanlı Sultanlığı

EDİRNE DARÜLHADİS CAMİİ. Hz. Muhammed’i (S.A.V.) rüyasında gören Sultan 2. Murat hadis medresesinin bitişiğinde cami olarak yaptırmış (orijinal değil, 1810’da barok üslubunda yenilenmiş). Haziresinde Osmanlı hanedanına mensup şehzadelerin ve hanım sultanların türbeleri var. Bahçesi huzur veriyor.

 1580, Osmanlı İmparatorluğu

ÜSKÜDAR ŞEMSİ PAŞA CAMİİ (Kuşkonmaz Camisi). Banisi Şam Beylerbeyi Vezir Şemsi Ahmet Paşa, Mimar Sinan eseri. Asimetrik planlı, zarif ve orantılı, 8×8 m kare planlı, tek kubbeli, tek minareli. Küçük bir külliye (cami, medrese, türbe) içinde, tam Boğaz’ın kenarında!

SULTAN 2. BAYEZİD CAMİİ (EDİRNE)

1484-1488

 Banisi Sultan II Bayezid. Mimarı Hayrettin. Edirne’de sondan bir önceki sultan camisidir (Selimiye Camii son olur)

Edirne’de Tunca nehrinin sağ kıyısına inşa edilen İKİNCİ BAYEZİD KÜLLİYESİ’nin merkezinde yer alır. Üç Şerefeli Cami’den 40 yıl sonra yapılmış ve Erken Dönem Osmanlı cami üslûbundan Klasik Döneme geçişin bir ileri aşamasıdır. Tek ibadet mekânı, tek büyük (22 m çap) kubbe ile mutlak bir hükümdarlığın simgesi sayılır. Tek mekân kare tabanlı (26 x 26 m), kubbenin zeminden yüksekliği 31 m’dir. Küp biçimli bu tasarım Kâbe’yi andırır (Arapça “kaab”= küp) ve mukaddes biçim kabul edilir. Cami’nin yenilikleri: ilk defa bir selatin camisine “Hünkâr mahfili” yapılmış ve girişi dışardandır. Bir imparatoru (sultan) tebaadan ayıran ve güvenlik sağlayan unsurdur. 

22 kubbeli ve sütunlu revaklı iç avlu (45 x 53 m) son cemaat yeri ile çepeçevre bütünlük hissi uyandırır. Son cemaat yerinin iki yan tarafındaki ikişer kubbeciğin alt yüzeyinde spiral yivler ise sonsuzluğun felsefi ifadesidir. Harimin iki tarafında her biri 9 kubbecikle örtülü iki tabhane (misafirler için konaklama) yer alır. İlk defa, iki tek şerefeli ince uzun (42 m) minare harimden ve iç avludan uzak (tabhanelere bitişik) bağımsız unsur olarak yerleştirilmiştir. Taç kapı, mihrap ve minber göz alıcı mermer işçiliğin ürünüdür. İlk defa bir de dış avlu oluşturulmuş ve Külliyeye ait imaret, darüşşifa ve medreseyi de kapsamış. Türkiye’de en derli toplu ve günümüze ulaşabilmiş “complex” sayılır. Kalem işçiliği ve çini dekorasyonu yoktur. Osmanlı sultanları Edirne’de bulundukları zaman genellikle cuma namazını bu camide kılarlarmış, çünkü ikamet ettikleri Saray-ı Cedid’e en yakın selatin camisidir. Çoğunlukla Tunca yoluyla saltanat kayığı ile gelirlermiş. Caminin nehir tarafında basamaklı rıhtım varmış. Fakat Tunca taşkınlarında bu cami çok zarar görmüş, sürekli onarılmış. 1950 ile 1960 arası yapılan seddeler camiyi su baskınlarından kurtarmış, fakat nehir kıyısında bulunan dolap, çifte hamam ve su değirmenleri yok olmuş.

SELİMİYE CAMİİ

 EDİRNE’NİN ALAMETİFARİKASI; OSMANLI MİMARİSİNİN ZİRVESİ;

MİMAR SİNAN’IN USTALIK ESERİ

1568-1574

UNESCO Dünya Mirası Listesi (2011) İnşaatı: 1568-1574. İbadete açılışı: 14 Mart 1575

Banisi: Sultan 2. Selim (Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın oğlu). 15 Aralık 1574’te 50 yaşında aniden vefat etmiş ve caminin açılışına katılamamıştır.

Tek mekân (harim, 1630 m kare, 60×44 m), tek bir kubbe (yüks. 43,25 m, çap 31,25 m) + 5 yarım kubbe.

Kubbeyi taşıyan kasnak (32 pencere) 8 kemere (6 m kalınlıkta) oturuyor. Kemerleri 8 muazzam fil ayağı taşıyor (2’si duvar örgüsünde). Yan duvarlarda 6 sıra halinde toplam 384 pencere (olağanüstü aydınlık)

Mihrap – mermer ve çini panoları. Minber – muhteşem ajur mermer işçilik

Hünkâr mahfili- 6×6 m, 12 mermer sütun, çini panoları

Müezzin mahfili (ortada)- 12 mermer sütun üzerine ahşap. Altında küçük şadırvan.

Minareler- dört adet, harim köşelerinde. Tek tip, üç şerefeli (yük. 85,67 m (âlemlerle), çap 3,80 m). İkisinde üç ayrı basamaklı yol.

Son cemaat yeri: 6 kalın sütun 5 kubbe

İç avlu: 3 kapılı, 16 sütun 18 kubbeli revaklı. Ortada mermer şadırvan, çatısız.

Dış avlu: 2475 m kare, 8 kapılı. Kıble köşelerinde 2 medrese, batı kenarında Arasta Çarşısı (sonradan 3.Murat zamanında yapılmıştır). Orta kapısında sübyan mektebi ve Kütüphane.

EDİRNE’NİN KIBLE EKSENİ

 Edirne’ye Havsa’dan D100 (eski E-5) yolundan yaklaşıyorsanız, dümdüz bir ovada ip gibi çekilmiş upuzun karayolunda, uzaktan Selimiye siluetini seçeceksiniz. Ve simetrik dört minaresini iki minare gibi algılayacaksınız. Bilerek veya bilmeyerek yol mühendisleri Selimiye’nin “kıble eksenini” tercih etmişlerdir!

Cami inşaatına başlanırken, Osmanlı muvakkitleri pekâlâ kıble eksenini (Mekke’nin koordinatlarını) doğru tespit etmişler. Selimiye Camii’nin cümle kapısından mihraba uzatılan tasarılı çizgi de ibadet mekânının simetrisini belirlemiş. Dört eşit minare de, bu tasarılı çizginin devamında bulunuyorsanız, iki minare gibi görünür.

Olin Kavşağı’na geldiğinizde, yeni “Pehlivanlar Heykeli” de isabetli konumlanmış ki, iki güreşçi arasından Selimiye’yi iki minareli görebiliyorsunuz! 

“Türklerin Mekke’si” denilen Edirne’nin ilahi izdüşümü bu olsa gerek, çünkü güney-güneydoğu istikametinde bu hat Kâbe’ye isabet edecektir!

Prof. Dr. Recep Mesut

Osmanlı tarihi ve Tıp tarihi ilgimi çekmektedir. Bu alanlarda sürekli kitap ve makaleler okurum. Dünya tarihi ve mitoloji ile de ilgilenirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu